31 Mayıs 2014 Cumartesi

Ben Buyum!

 Marilyn Monroe'nun kayıp kızıyım.
 Türkan Şoray'ın al yazmasıyım.
 Şebnem Ferah'ın omurga dövmesinin kırık parçasıyım.
 Ceylan Ertem'in çirkin ütopyasıyım.
 Nazan Öncel'in beyaz teni, kızıl saçlarıyım.
 Teoman'ın orospusu, Ali Lidar'ın alengirsiz şiiriyim.
 Amirin yasak aşkı, Müslüm Gürses'in nilüferiyim....
 Bülent ortaçgil'in hiç durmayan suyu, Kurt Cobain'nin sikik hayatıyım.
 Ben kadın kalbinin en acımasız parçası, erkek beyninin hiç olmayan fikriyim.

Unutuyorsun...


Sonra ne oluyor biliyor musun ?
Geçiyor.
Bir zamanlar uğruna dünyayı karşına alabileceğin adam yabancılaşıyor sana.. Adım adım uzaklaşıyorsun..
Kör kalsa, yatalak olsa, bacaklarını kaybetse vazgeçmeyeceğin adamın buna hiç değmediğini farkediyorsun..Bir an geliyor bir şeyler kırılıyor içinde. Bir şeyler dökülüyor.. Sonra ne oluyor biliyor musun ?
Ölmeye gidiyoruz diyerek ellerini tutsa, tereddütsüz gideceğin adamı hayretle izliyorsun.. Usul usul ağlıyorsun bir yerlerde, gidişine değil haketmeyişine..
Bir an geliyor, dayanamıyorsun.
Sonra ne oluyor biliyor musun ?
İp kopuyor en sağlam yerinden.
En güvendiğin adamın bıçak izi kalıyor sırtında..
Kelimelerle anlatılamayacak kadar sarsılıyor hayallerin. Grileşiyorsun.
Oysa biraz umudun olsa,
Cinayet işlerdin uğruna.
Bu kadar çok düşmüş olmasaydın, daha güçlü kalkardın ayağa.. Biliyorsun.
Çaresi yok, en çok buna yanıyorsun.
Sonra ne oluyor biliyor musun ?
Anlıyorsun.
Korkuyorsun.
Öyle çok yormuş oluyor ki seni,
Ve öyle eksiltmiş,
Masumiyetine ateş edilmiş gibi hissediyorsun.
Kimse o’nu senin kadar sevemez.
Vazgeçerken,
En çok buna üzülüyorsun..

30 Mayıs 2014 Cuma

Ruhun Yorgunluğu..

       Kırıldıkça değişir insan. Kırıldıkça yüzüne çarpar tüm gerçeklikler. Bunca zaman gözlerinin önünde olup da göremediği -veya görmek istemediği- gerçekler... Başta kabullenemez. İnkar eder, tutunduğu dalı kırıldığı yere bantlamaya çalışır. Boşuna uğraştığını fark ettiğinde ise, her şey yeni başlıyordur.
       Bu,kişiliğin hayatla çarpışmasıdır biraz da. Yorgunluğa sebep olur. Ne beden, ne de kafa yorgunluğuna benzer bu. İçinizi kemirir. Hayata dair tüm isteklerinizi, zevklerinizi alır götürür. İnsanlara dert anlatmak istemezsiniz, yalnızlık çekici gelir gözünüze. Gülümsemek ağır gelir, yapamazsınız. Kapkara olur dünyanız. Bu siyahlık bile hoşunuza gider. Kasvetli bir dönemdesinizdir. İnsanlardan uzaklaşır, her şeye ara verir, belki de çekip gidersiniz. Kendinizle yüzleşirsiniz. Hatalarınızla, yaşadıklarınızla. Şarkılar yoldaş olur sizlere. Neden diye sorarsınız fakat kimse cevap veremez size. Sorular boş kalır, yaşadığınız imtihandan kaldığınızın göstergesidir bu...Düşünür, düşünür, düşünür...
        Bir sabah her şeyden arınmış hissederek uyanırsınız. Hiç geçmeyeceğini düşündüğünüz o ruhunuzdaki ağırlık, bastırılmış duyguların etkisindedir. Geçmemiştir fakat artık o kadar güçsüz olmadığınızı fark edersiniz.  Hatta güç verir bu acılar sizlere. Daha cesur adımlar atabilirsiniz artık. Aldığınız derslerle alnınız açık çıkarsınız dışarı. Gittiğiniz yolun yanlış olduğunun farkındalığıyla, bambaşka yollara saparsınız. Tekrar denersiniz. Kaybedecek ne var ki?
        Çevrenizdekiler sizdeki değişimi fark eder. Güçlü duruşunuz mağlup eder her birini. Nokta koyup geçmişe, yeni cümlelerde bulursunuz kendinizi. Hepinizin doğru cümlelerin öznesi olması dileğimle...

Bir Gün Anlarsın

BİR GÜN ANLARSIN

Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar ne yastık.
Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.
Onun unutamadığın hayali,
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.
Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,
Vurursun başını soğuk taş duvarlara.
Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.
Duyarsın,
Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.
Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.
Sevilen gözlerin erişilmezliğini.
O hiç beklenmeyen saat geldi mi?
Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.
Uzanır, gökyüzüne ellerin.
Ama çaresiz,
Ama yorgun,
Ama bitkin.
Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.
Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı;
Beklemeyi, ümit etmeyi.
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.
Lanet edersin yaşadığına...
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.
O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.
Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.


       
              Ümit Yaşar OĞUZCAN

29 Mayıs 2014 Perşembe

başlarken...

Herkese Merhaba :)

Bir insan neden yazmaya ihtiyaç duyar ki şu hayatta... Neden hep içindekileri dökme ihtiyacı hisseder?Neden hep sıcacık bir dost ister? Bir kitap olur bazen hislerini dile getiren, bazen de bir şarkıda buluverir kendini...Ama yetmez. İnsan kendine yetmiyor belki de...Bir yanı hep eksik. Dolduracak bir şey arıyor yaradılış gereği. Nasıl olduğunu anlamadan kalem kağıda sarılıyor aniden.Şuan benim yaptığım bu. Yaşadıklarımdan aldığım dersi paylaşmaya, karşı tarafa yansıtmaya çalışmak benimkisi…
Sürekli paylaşmak sürekli pylaşıp unutmamak istiyorum bu yaşanmışlığımı sadece...Başımdan geçenler hiç bir zaman kolay olmadı ve kime anlatsam sadece dozu düşük bir ağrı kesici oldular yaralarıma.Kalıcı olamadılar.Şimdi izler bırakmak istiyorum sizlere.Bana hoşgeldiniz :)